BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ

Tarih; başarısız, iradesiz, gaddar yöneticiler ve hükümdarlarla dolu. Kendini dev aynasında gören, “küçük dağları ben yarattım” sanrısındaki piyonlar, kraldan çok kralcılar ve onların ipleri tutan kuklacıları… Ortak noktaları; gaddarlıkları…

Kimileri sadece isimdir, bazılarının ise kısacık görev süresi; cilt cilt faşizm ansiklopedisi… Yetersizlik duygusunun getirisi, olduğu yeri hak etmediğini bilmenin suçluluk psikolojisi; daha hırçın, gözleri kara, doyamadıkları kan kokusuyla cellatlaştıkça cellatlaşırlar… Tıpkı; Boğaziçi’nin kayyumu Melih gibi…

6 AY DİYORDUN, BAK DOLDU 6 AY…

1 Ocak 2021 tarihli, bir gece yarısı saray kararnamesi ile bela edilmişti Boğaziçi Üniversitesi’nin başına. İntihalin dibine vurduğu tezleri, önceki üniversitelerdeki kabarık faşizan tavırları ile kara bir leke olarak; gerek atandığı okulun, aynı zamanda da ülkenin üstüne çöreklendi, kayyum efendi…

Üniversitenin kapısına kelepçe vurulması da kadın çalışmaları kulübünün çalışma odasının kapatılması da Melih Efendi’nin utanç karnesindendir.

Kampüsü polis ve özel güvenlik işkence evine çevirmek de, ilk günden beri Lgbti+’lar öğrencileri fobik saldırıların önünü açmak da, Lgbti+’lar öğrenci kulüplerini kapatmak da, öğrencilerin burslarını kestirmek de yine kovulan kayyumun icraatlarından…

Boyundan büyük egosu, atandığı makama yetmeyen aklı ile öğrencilerin gözünü boyamak için “rocker/rakır” olmaktan tutun, bahçede “yuh” çeken öğrencilere; canlı yayında el sallama pişkinliğine kadar, ne ararsan vardı Melih’in 6 aylık mazisinde…

Katıldığı bir programda, kendisine yönelik protestoların “6 ayda dineceği” ukalalığı da cabası… Doğru demişsin Melih; en fazla 6 ay sürermiş…

Geldiğin gibi, yine bir gece yarısı, iraden dışında görevinden alındın be şovcu Melih…

Öyle şaşkın, öyle hasımsız ortada kalakaldın ki yaklaşık 20 saat kadar daha “Boğaziçi Rektörü” unvanını sosyal medya hesaplarından silemedin …

Annene mi söyleyemedin kovulduğunu, sesimi çıkarmazsam unuturlar mı sandın, onca saat neden bekledin bilinmez, belki de “yukarılardan” fırça yedin de öyle mi bıraktın iğreti unvanını. Sonunda silebildin neyse ki. Oysa; o da ayrı bir suçtur, sahteciliktir…

Hey gidi Melih ey! Bak bir varmış, bir yokmuş bir “rektörcük” varmış, egosu göklerde, ipi kuklacılarda… Karpuz kesmeden nereye, rektör bey?

Elinde onca kan, alnında kara leke yaşa bakalım Melih… Ayy, bi’şey diyicem; keşke kürsünü, cübbeni de yanında götürse idin; evinin rektörü olurdun, kime ne 😉

Sustum, ağlarsın falan da neme lazım? İçimde uyanan trolü dizginliyorum, hemen küsme Melihcik 😉

KAYYUMUN KAYYUMU

Melih, doğruyu söyle, kendi piyonuna yem olmak nasıl bir duygu? Çırağının baş olması, çok can yaktı mı? Hukuksuzluğunla atadığın rektör yardımcısı, senin koltuğa oturdu, bozulmadım deme şimdi;)

Rivayet odur ki; sözüm ona Melih, görevinde çokça yumuşak bulunduğu için azledilmiş… Yine aynı kişinin beyanına göre; çokça mutsuzmuş da beyzademiz. Kökleri olan Balkanlar’a dönmek ve orada bir üniversitede çalışma niyetindeymiş…

Bizce sorun yok da her yer de intidalli ‘adam’ çalıştırılır mı, orası soru işareti…  Spor olarak da “alıntı” yapmamış; öyle ki tezlerin kimi bölümlerinde, kendine ait söz üretmeyi de unutmuş…  Malum, Balkan ülkelerinin çoğu ABüyesi, biraz “aç tavuğun kendini darı ambarında görmesine” dönmesinde sonra…

Koltuğun kerameti ne ise, her oturan cellat kesiliyor… Acaba evlerinden tırpanla mı geliyorlar bilinmez; ilk işleri Boğaziçi’nin kıymetli hocalarını, değerlerini budamaya yeltenmek oluyor.

Kayyumun çırağı olan, şu an vekaleten atanmış Naci İnci dehaşinerkekliği” gösterme yoluna gitmiş… Durma Naci, şanın yürüsün, sen de gidicisin nasılsa…

14 senedir Boğaziçili olan, belgesel sinemacı Can Candan ve de Feyzi Erçin hocalarınderslerini, komik gerekçelerle kaldırma kararı almışmış… Sanki kararlarının önemi varmışçasına?

2 Ocak’tan beri, tüm direnişin belgeselini yapan, dünyaya duyurulmasında emeği de olan sevgili Can Hoca; naif adamdır, iyidir hoştur da “kolay lokma” değildir, tanımıyorsanız şayet…

Siz kurtulmaya çalışabilirsiniz fakat öyle kolay olmaz o işler… Tanıyan herkesin dostu, arkadaşı, yoldaşı, öğrencilerinin kıymeti ve büyük şansı da olan, adıyla ve de soyadıyla böyle bütünleşen bir insanı; başta emeğinin geçtiği kurum arkadaşları, ülke ve dünya genelindeki sevenleri olan bizler harcatmayız… Bu da böyle biline!

Kişisel sosyal medya hesabından; öğrencilerine ve sevenlerine duyurusunu da yapmış zaten, Ekim ayında 2 dersini de vereceğini. Aksini de beklemiyordum… Daha da moralli ve güçlenerek döneceğini de iyi bilirim…

Naci veya gelecekteki yeni rektör (atanır ise) kim olacak bilinmez ama bu yanlıştan bir an önce dönmeleri hayırlarına olacaktır…  Bululaşmayın! Üniversiteler öğrencilerin ve de emek veren akademisyenlerindir…

Kişisel kanaatim; Can Candan ile yollarını ayırmak istemelerinin önemli başka bir nedeni daha olduğu.

Her öğrenci kulübünün danışman hocaları vardır. Bulgbti (Boğaziçi lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel, interseksüel…) öğrenci topluluğunun danışmanı da sevgili Can Hoca.

2 Ocak’tan bu yana homofobik, transfobik, bifobik saldırılar da düşünülünce; kişisel görüşümün ağır basma ihtimali de mümkün gibi…

Lgbti+’ların aile ve çevreye açılım sürecini konu alan “Benim Çocuğum Belgeseli” filminde aile ve akrabaların açılım hikayelerinin yönetmeni olmasını da üstüne ekleyin…

Yok saydıklarını herkesin gözüne sokan bir adam, elbette ki düşmanlaştırılacak, kurumdan uzaklaştırılmak da istenecektir…  

Yakındır “bir varmış, bir yokmuş” diye; Naci’nin veya kayyım tüm rektörlerin haberini de yaparız… Temennimiz kuklacıya çok güvenip de hukuksuzluğa batmamaları…

Çocuk sabırsızlığı ile bekleyeceğimiz umutlu, mutlu, sağlıklı, huzurlu günler olsun bayramlar. Sevince kapı aralasın… Küçük de olsa bulabildiğimiz tüm hazları çoğaltsın. Mutlu bayramlar…

Bir Cevap Yazın