Bir Eşcinseli Oynamak

Sizi Nilgün Atılgan ile tanıştırmak istiyorum.

Sizi Nilgün Atılgan ile tanıştırmak istiyorum. Nilgün öncelikle iyi bir arkadaşım, oyuncu, eğitmen. Sokak Lambası Derneği’nin kuruluşunda ve yönetim kurulunda da olan özverili, dayanışma bilinci de yüksek olan, aynı anda birçok karpuzu tek koltuğa sığdırabilen bir kadın. Güzelliğini, oyunculuktaki yeteneğini söylemek zaten yersiz…

Oyunculuğunu, oynadığı sivri rolleri, içinde bulunduğu derneği, kadın olmayı, oyuncu bir kadın olma eksenli bir sohbetimiz oldu. Özellikle de altını çizdiğim eşcinsel bir kadını oynamanın ne olduğunu deşmeye, role girdiğinde ve sonrasında cinsel yönelime dair fikirlerini ve elbette ki oynadığı karakteri de analiz ettik. Bir eşcinselle beraber bir hayat kadınını, ensest eğilimleri olan bir ablayı da oynamış. Her bir karakter ayrı bir röportaj konusu aslında.

Nilgün, bize genel anlamda kendini anlatır mısın?

Aslen Amasyalıyım. Konservatuardan mezun oldum 2006 yılında. Oyunculuk, oyuncu koçluğu, eğitmenlik yapıyorum. Bu ülkede ne kadar oyunculuk yapılabilirse yine de yapmaya çalışıyorum. Gerçi her yıl bir oyun oynama şansım oldu tiyatro yapamayan arkadaşlarıma rağmen. Tiyatro var oluş ve hayatla bir bağ benim için, kendini ifade edebilmenin yöntemi.

Hiç uç rollerde oynadın mı?

Aslında evet. Birkaç tane uç rolü oynadım. Bir hayat kadınını oynadım, genelevde geçiyordu. O oyunda Ayşe Tükrükçü ile de beraber oynadım. Ayşe’nin hayatını oynayacağım gelecek sezon. Bir eşcinseli de oynadım. Ensest eğilimleri sonucu cinayet işleyen, kız kardeşine tutkuyla bağlı bir ablayı oynadım. Beni en çok etkileyense Doğal Seçilim Yoluyla Türlerin Türlerin Kökeni ya da Hayat Kavgasında Avantajlı Irkların Korunumu adlı farklı bölümlerden oluşan bir oyunda rol almaktı. Aynı zamanda da oyuncu olan, yönetmenliğini de yapan Sabahattin Yakut adlı arkadaşımın oyunuydu. O oyunda bir lezbiyenin yanı sıra, Ortadoğulu bir kadın olan Zeval adlı kadını da oynadım. Oyunculuğumu ortaya koyabilmek ve kendimi geliştirebilmem adına da çok güzel bir oyundu.

Özellikle bizim gibi ülkelerde roller üste yapışır. Eşcinseli oynamak tedirgin etmedi mi? Role çeken ne oldu?

Öncelikle bir oyuncu olarak her rolü oynamaya inanırım ve karakter de çok doğaldı, içtendi. Senaryoyu okuduğumda ‘Evet bunu oynamalıyım’ dedim. Heteroseksüel bir kadınım, çok gay ve trans arkadaşım da var. O rol sonrasında belki de daha iyi analiz etmeme, arkadaşlarımı daha da iyi anlamama yol açmış da olabilir… Role girmeden önce, her rolde olduğu gibi ön araştırmalar yaptım. Eşcinsel kadınların ağırlıklı olduğu barlara gittim. Misal tecavüze uğrayan bir kadını da oynamıştım, tecavüz sonrası travmalarını araştırdım, empati kurmaya çalıştım. Role hazırlanırken yapılan çalışma geliştiriyor. Farklı algılar ve bakış açıları katabiliyor.

Bir lezbiyen kimliğine bürünmek nasıldı? Roldeyken dış dünyayı nasıl algıladın?

Bir itirafta bulunayım: oyunda en uzun sahne bizimkisiydi. Provalara kadar da rol arkadaşım Sibel ile tanışmamış ve yan yana gelmemiştik. Provaların ilerlediği süreçteki oyunda da yakın temas, dokunma, öpüşme vardı. Sibel dedi ki “Nilgün hazır ol! Bugün seni öpeceğim.” Bir kadın tarafından öpülmek ilk anda garip gelse de irite edici ya da tedirgin edici gelmedi. Orada bir kadının sevgilisi olan kadını oynuyordum. Sevgili nasıl olmalıysa o role giriyordum.

Rolünden bahsettik hazır, güzel de bir kadınla yakın temasta oldun uzun süre. Sence cinsellik tercih mi yoksa yönelim mi?

Evet! Bir kadınla uzun süre yakın temastaydık. Rol yaptık ama özel bir ilgi duymadım. Rol arkadaşımla ilgili değil, cinsiyetle ilgiliydi konu. Hetero bir kadın olarak rol gereği de olsa bir kadına dokumak, öpme arzusu uyandırmıyorsa cinsiyet için tercih denemez! Aksi olsaydı o kadar süre içinde bir yakınlaşma ya da istek oluşması gerekirdi.

Lezbiyeni oynamak gerek aile gerek yakın eş dost çevrende nasıl algılandı? Role dair ilginç kritikler aldın mı, anıların var mı?

Oyunumu annem de izlemeye geldi. Annem aydın ve eğitimli bir kadındır da. Sonrasında ‘Ne gerek vardı, başka bir şey oynasaydın keşke’ dedi. Kuzenim var, ruhen trans bir kadındır. Aile olarak da biliriz, yakınızdır da. Şöyle söyledim ‘Anne bu da hayatın bir gerçeği. Dünyada farklı cinsel kimlikler ve yönelimler var.” Kabul etti ama yine de ‘ne bileyim’ modundaydı sanki. Biz ne kadar anlatmaya çalışsak da insanların ön yargıları var sanırım. Yine oyun sırasında yanındaki kadın “Ne kadar güzel oynuyorlar, rolü bize geçiriyorlar” deyince “O benim kızım” demiş. Başarımdan da gurur duymuş, pay çıkarmış kendine.

Bir de o dönemlerdeki erkek arkadaşım –eskide kaldı tabii- birkaç kez provalara gelip iki kez de sahnede izlemişti. Bir gün gene arkadaşlarıyla izlemişti. Oyun sonrası bana “Bugün role çok girdin, kendini kaptırdın” demişti o yakın temas sahneleri için. Oysa oyunculuk duygu işidir, her sahne yeni bir oyundur, her gün başka bir ruh hali ve rola girme durumu vardır. Demek o gün çok daha oyunculuğumun formundaymışım ki ondan böyle bir garipseme durumu oluşmuş. –‘Abi acaba hatun elden mi gidiyor’ diye mi düşündü ki? Adam da haklı, hoş hatunu bir hatuna kaptırma kaygısı, zor olmalı!-

Enseste varan düzeyde tutkuyla dolu bir ablayı oynadığını söyledin. Biraz da ondan bahsedelim mi?

Kız kardeşine aşık düzeyde bir ablaydı rolüm. Kız kardeşimi de Filiz Ahmet oynamıştı. Filiz ile de kimyamız çok uyuştu, birbirimize rollerimizi aktarabiliyorduk. Oynarken uyuşan kimya etkisi ile role girmek çok kolaydı. Abla-kız kardeşine olan tutkusunun etkisiyle erkek kardeşini ve annesini öldüren bir katile dönüşüyor, oyun genel hatlarıyla böyleydi.

Role girmek için ön hazırlıklar ve gözlemler yapıyorsun, bu sebeple geneleve de gitmiştin. Orada neler yaşadın, hayatın bir başka yüzünü canlı gözlemlemek nasıldı?

Öncelikle geneleve girmek için emniyet ve valilikten izin istedim, vermediler. Bir kadının geneleve girmesi çok zor. –Çıkması da öyle, ne acıdır ki…- İçeriden ev çalıştıran bir kadınla temasa geçtim. Birkaç kez görüştükten sonra onun sayesinde ‘yeni sermaye’ gibi kaçak yollardan girdim. Bir saat kaldım. Hayatımın en garip ve de sarsıcı tecrübesiydi. Kadınlar yarı çıplak, ağır makyajlı ve erkekler tarafından hayvanat bahçesinde bir hayvan izleniyor gibi seyrediliyorlardı. Mesela orada bir teyze vardı saçları peruk, yaşı geçkince… Bir saat fazlasıyla yetti.

Ayşe Tükrükçi’nün de hayatını oynayacaksın. Dostun, arkadaşın ve temas ettiğin birisini oynamak zorlamaz mı?

Açıkçası dostumu oynamak, hele hele de yaşayan bir insanı oynamak zor olacak. Kaygılarım var, bazen rüyalarıma da giriyor başarabilir miyim acaba diye. Yeterince iyi yansıtabilir miyim diye de düşünmüyor değilim. Her şeye rağmen Ayşe Tükrükçü’yü ve dostumu da oynamayı istiyorum, hayatı sahneye en iyi şekilde yansısın istiyorum.

Bunca yoğunluk içinde sosyal sorumluluk projelerine de yer veriyorsun. Kuruluş ve yönetiminde de olduğun Sokak Lambası Derneği nedir, niye var? Bundan da bahsetsek…

Seninle de ortak arkadaşımız olan, geçmiş dönemde farklı projelerde de sokakta çorba dağıttığımız Serap Irmak arkadaşımın fikriydi, başkanı da o. Projeden bahsedip ‘Bizle olur musun’ dedi ve böyle başladık. Temelde kadın ve çocuk öncelikli bir derneğiz. Bu konularda projeler üretiyoruz. Kadınlar bu ülkede kendilerini kanıtlasalar da öteleniyorlar ya da şiddet görüyorlar. –Nilgün de kariyerinin başlangıcında ünlü bir yapımcı tarafından tacize varan boyutlarda deneyim yaşamış. Kendini suçlu hissettiği, sorguladığı dönemden geçmiş. Bu acı deneyimi yaşayan tüm kadınlar gibi önce kendini irdelemiş… Failleri en çok da kadına kendini sorgulatıyor, kendini suçlu hissettirip kişinin algıları ile oynuyorlar. Elbette ki o projede yer almamış. Kadın olmak yeri, unvanı, statüsü ne olursa olsun zor!- Ya da tacize uğruyorlar. Kadınların sağlam durabilmelerini, yalnız yaşayan çocuklu annelerin evli ama evine maddi destek olma şansı olmayan kadınların belki de kısmen her anlamda örselenen kadınların hem bir mesleği, gelir kapısı olsun hem de travma yaşama/yaşayanların da yanlarında olan projeleri hayata geçirmeye çalışıyoruz. Çocukların da mutluluğu ve fırsat eşitliği olsun istiyoruz, bunlara yönelik destek, terapi düzeyinde oyun ve el becerilerini geliştirecekleri atölyeler düzenliyoruz. Yeni bir derneğiz, zamanla oturmak istediğimiz birçok projelerimiz de var. Aynı zamanda evsizler ve gizli evsizler başta olmak üzere hasta yakınlarına, refakatçilerine her akşam çorba ikram ediyoruz. Haftada bir gün ben de çorba dağıtımına çıkıyorum. Sokaktaki canlı yüzümüz de çorba projemiz.

Oyuncu Nilgün’ün en çok oynamayı istediği rol ne ya da oynayanı kıskandığı?

Frida Kahlo! Öncelikle benim sanattaki ilk ilgi alanım resimdi. Ressam olarak çok çekiyor Frida. Sonra duruşu, sağlam karakteri, tutkulu oluşu.

Son soru sonrası sohbet devam ederken iki konuya değindi. İlki kendi deneyimiyle toyluk döneminde yaşadığı psikolojik şiddet ve tacizin de etkisiyle özellikle genç oyuncu kadınların kesin eğitim almalarını, çok donanımlı olmalarının önemini belirtti. Güzellikle, yakışıklılıkla yetenek, eğitim, alt yapı yoksa bir yere gelinemez dedikten sonra kısa bir anı anlattı. Bir dönem beraber oynadıkları bir abisi ‘Kadın olarak bir yere gelmek için ya iyi ve donanımlı oyuncu olacaksın ya da kimin altına…’

Nilgün’ün dikkatini çeken benim de trans kadın olmamın da etkisiyle paylaşmak istediği bir konu vardı, anlam veremediği de aynı zamanda. Lgbti+ başta olmak üzere heteroseksüellerin de elbette trans kadın ve erkeklere acımasız tavırları. Çevresinde de bazı kadın ve erkek gaylerin, hele de gizlilerse ‘Aman içlerindeki kadını/erkeği içlerinde yaşasınlar. Ne gerek var ki?’ düzeyindeki aptalca tutumları… Ötelenen birinin, cinsiyet kimliğinden ötürü ötelenmesi. Bunu hetero bir arkadaşımın fark edip dile getirmesi daha da acı!

Nilgün öncelikle kadın kadındır, zarifti, naiftir. Verici bir karaktere sahiptir. Arkadaşım olduğu için şanslı hissettiklerimdendir. Kalbini açtı, oyunculuğunu konuştuk, hayatı konuştuk. İyi ki varlarımdandır, bunun için de ve röportajı ilk teklifimde olumlu bakıp kabul ettiği için de teşekkürlerimi ileteyim yeniden.