BEN KİMİM?

Arada, bazı bazı hepimiz yanıt ararız veya da yanıtlarımızı sorgularız “Ben Kimim”e… Soruya verdiğimiz/vereceğimiz cevaplar; hayatımızın yön belirleyicisi, duruşumuz, olduğumuz ve/ya olmayı hedeflediğimiz noktaları ayırt edebilmemiz açısında pusula işlevi de görür…
Genelde ilk gençlik sorusu, kendimizi “bilmeye” başladığımız anlarda sorulsa da yaş almaya başladıkça, bazı özel günlerde, zamanlarda kafamızın içinde yine de dönüp dolaşmıyor değil…
BULDUĞUNUZ CEVAPLARLA YÜZLEŞMEK…
Sulandırmak olmasın da dün doğum günümdü. Bu okurumu niye ilgilendirsin, beni ilk kez okuyacak olanı yahut da? Aslında, tabii ki de ilgilendirmez, ilgilendirmemeli de normalde.
Sadece yazının temeli; “kimim” sorusuna bulduğum cevaplar, çevremde kimlerin olduğu, geldiğim nokta üzerine oturduğu için belirteçti doğum günüm. Belki de kendimle sesli düşünmenin ürününü okuyacaksınız.
Şu da değil amaç; böbürlenme, methiyeler dizme de değil… Sadece ve sadece bulunduğum, ulaştığım, tırnaklarımla kazıyarak geldiğim yerin resmini çizmek, kendi soruma bulduğum cevaplardı belki de…
Hâl doğum günü olunca; yanınızda, yörenizde kimleri gördüğünüz, kimlerden kutlama mesajı aldığınız türevi doneler, bir nevi “kim olduğunuza”,” nereden gelip, nereye gittiğinize” dair ipuçları da veriyor, bu anlamda bir hesaplaşma, doygun olma/olmama ortaya çıktığı içindir de önemsiyorum.
Yanınızda gördüklerinizden de hoşnutluk duymuyor iseniz; yeniden kendinize rota çizmek, hatalı, kusurlu, eksik görülenleri düzeltme fırsatına da sahip oluyorsunuz ki adıma bunu kıymetli buluyorum…
Evet, olduğum yerden mutluyum… Dönüştüğüm, evrildiğim, eksikleriyle, kusurlarıyla ‘olmayı başardığım kişiden’, son derece hoşnutum. Huzurla yastığa kafamı koymak, tatmin edici, yeniden başlayabilmemi de sağlıyor…
NEREDEN, NEREYE?
Orta Karadenizli, dar gelirli, eğitimi ilkokul düzeyinde bir baba, okuma yazma bilmeyen fakat çoğu eğitimliden de aydın bir anne ile hayata başlayan biri için, geldiğim yeri önemsiyorum.
Karanlık sokaklar da öğretmendi hayatımda… Önüne milyonlarca engel konulmuş, “kurtlar sofrasından” sıyrılabilmiş biri olarak; yanımda gördüğüm, yanlarında görmekten mutluluk duyan insanların varlığını bilmek, gurur verici. O noktada; kendinizi değerlendirme, gitmekte olduğunuz yönü, durduğunuz yeri görme şansı sunuyor…
Ben Kimim? Gördüm ki; ezilmeyi kez be kez deneyimlemiş biri olarak, ezilenin yanındaymışım, kadınlığın her halini bilen ve yaşamış biri olarak da kadınların yanlarında hissettiğini bilmenin mutluluğu…
Trans bir kadın olarak, elbette ki LGBTİ+’lar aktivizminin de getirisi, derneklerden, kişilerden aldığım mesajlar, ayrı bir sevinç nedenim yadsınamaz.
Ömrü hayatıma, Ankara/Yüksel Direnişi’ nden de selam alma gururu eklendi. Ya da Barış Akademisyeni hocaların varlığını hissetme şansı da…
Yazımı yazarken; pazar günü ve evlere kapalıyken, çalan kapı ile gelen çiçekler mutluluk kaynağına dönüşüp, gururla biraz da gözyaşı döktürmedi değil hani… 6 yılı aşan süredir, dezavantajlılar merkezli, evsizler üzerine gönüllülük yaptığım, içlerinde olduğum derneklerden birinin şık jestine de şahit oldum.
Mutlu günümde, Gezi Direnişi sürecinde edindiğim dostluklar da kendini gösterdi, hayata baktığım pencerenin getirisi; politik paydaşlarımdan da kutlama mesajları aldım…
En çok ama en çok da hayatın içinden, duruşuyla, tavrıyla beğendiğim, “isimsiz”, “sıradan”, “halktan” insanların varlığını hissetmek güzeldi… Benliğimin büyük parçası, onların içinden geliyor ve halen oraya ait hissediyor…
SONUÇ OLARAK…
Alt alta toplandığında, “yaşamışım”, galiba biraz da “doğru yaşamışım” buhayatı diyorum… Dönüp baktığımda; ağır bedeller ödenmiş de olsa, bunca herkes tarafından önemseniyorsam, sarmalanmışsam, dayanışma ağlarıyla kuşatılmış isem de “herkes yanılıyor olamaz“ın payını çıkarıyorum adıma…
Evlat da oldum, evlatlarım da oldu biyolojik olmasam, erken yitirmiş de olsam… Anneliği tattım; annelerim de oldu, karnında taşımışçasına, derdimle dertlenen, kimi zamanda benden önce dertlenen…
Sayısız kız ve erkek kardeşlerim, ablalarım/abilerim, dostlarım, omuzdaşlarım oldu. Çoğu, yıllarca da bir araya gelemesek de “nerede kalmıştık” tadında ve hepsi de dipdiri… Kalplerine güvendiğim, samimiyetlerinden kuşku duymadığım… Varlıklarına şükrettiğim, var olmaları için de ‘duacıları’ olduğum…
Evet dostum, kızım sen bu hayatı yaşamışsın. Dolu dolu, gururlu, sevgiyle kuşatılarak yaşamışsın… Derindeki yaraların da bunca sıcaklıkla, sevgiyle iyileşecekti, iyileşti de… İz kimde kalmıyor ki? Hangi yara, ruhta gölgesini bırakmamış ki?
SORUMLUYUM DA…
Bu Pazar’ın yazısı, bu mu olmalıydı? Dünü, gecesi bunca acı doluyken, yarın da öyle geçecekken… Evet, tam da bu sebeplerle, önce yazar olarak satırlarımı okuyanların yönünü, biraz da başka tarafa, hayatın tek boyutlu olmadığına, aslında okuduklarınızın da hayatın içinden süzülenler olduğu gerçeğiyle, yazımı kaleme aldım…
Tam da istenilen; acıdan kıvranan, şaşkınlıkla doğru düşünemez hale sokulmayalım, günün içinde ve/ya yaşarken de sadece acıya, çaresizlik duygusunun girdabına kapılmayalım diye, bazen odağımızı kaydırmak, başkaca yönlere bakmak, okumak, kurgulamak, beslenmek de zorunluluğumuz var…
Biraz da kadınlara dair suçları yazmaktan utanır olduğum, yorulduğum için de yazdım, bu yazıyı… Görmemek, yok sayma değil… Belki; 92 yaşında bir kadının tecavüze uğramasını, öldürülmesini, evinin önünde, çocuğunun gözleri önünde öldüresiye dövülen annenin ızdırabını anlatacak cümlelerim bitmiştir…
Acıdan beslenmekten yorulmuşumdur yahut… Çaresizlik duygusuyla; bahşedeme, yiyememek, uyuyamamak, üretememek dahası şahitliğin getirdiği utançla nasıl yaşanacağını bilemediğim için, sizi de içine çekmek istememişimdir…
Biraz nefes alayım, nefes alın da istedim de… Yaşam döngüsü devam ediyor, düşüyor, küllerimizden doğuyor, çokça da inciniyoruz, kabuk bağlayan yaraların izleri de çabası… Dün, dünler de sizler beni beslediniz, arada odağımın başkaca yönlere dönmesini, soluklanmamı, nefeslenip yeniden başlamama vesile oldunuz, bugün de belki de sıra bendeydi…
Tüm kattıklarınız, varlığınız, yaralarımı iyileştirdiğiniz, dahası evet yaşamışım bu hayatı doygunluğunu hissettirdiğiniz için; satırlarımı okuyan, okuyamayan, teşekkürlerimi ilettiğim, iletemediğim herkese en içten sevgilerimle … Dostlukla ve sevgiyle kalın! Hürmetle!