BARIŞ ÇAĞRILARININ ARDINDAN KALAN TRAVMALAR

Bazı anımsanan yaşanmışlıklar vardır. Bir de asla unutamadığımız, asla unutamayacağımız, unutulmayan yaşanmışlıklar vardır ki o günden sonraki tüm gelecek günlere bloke koyan. 2015 yılı iki seçim, çokça katliam ile anılır. Haziran ayında yapılan seçimin sonuçları iktidarın başındaki şahsımı memnun etmeyince seçimlerin tekrarını istedi. Alınan karar neticesinde Kasım ayında yeniden seçim yapılacaktır. “Bana 400 milletvekili verin yoksa sonucuna katlanırsınız” minvali açıklamalarla yeniden seçim çalışmalarının sinyali verilirken sanki gizli bir el de bombanın pimini çekmişti.

Diyarbakır, Suruç patlamalarında onlarca insan hayatını kaybetmiş; Cizre, Silopi, Şırnak, Nusaybin’de çıkan çatışmalarda pek çok yaşlı, çocuk, genç, kadın demeden insanlar ölürken savaş karşıtı pek çok grup bileşenleri Barış Platformu’nu kurdu. “Savaşa hayır” diyerek çatışmaların ve sonucunda gerçekleşen ölümlerin olmaması için ülkenin dört bir yanında nöbet tutmaya, çeşitli toplantı ve açıklamalarla tarafları barışa davet etmeye çalıştılar. Bu barışçıl girişimler çare getirmeyince ilki İstanbul’da çok büyük coşkuyla gerçekleşen barış mitinginin ikincisi için Ankara’ya gidilmesi planlandı. 10 Ekim sabahı saat 09.00’da Ankara Garı’nda buluşmak üzere hemen her ilden gruplar yola koyulmuştu.

Benim hiç aklımda yokken bir arkadaşım “Biz de gidelim, barış talebine biz de destek olalım” deyince, 9 Ekim gecesi Ümraniye’den kalkan HDP otobüslerinden birinde yerimizi aldık. Gece boyunca verilen molalarda halay, horonlar, barış türküleri söyleyen coşkulu insanlarla birlikte gün doğarken Ankara’ya geldik. Araçlar bizi gar binasının önünde bıraktı. Garın önündeki havuzun başında oturup kahvaltı niyetine yanımızda getirdiklerimizi yedikten sonra konvoyun önüne gidip bakmaya karar verdik. Böylece yürüyüşte en önde olacak kortejin yanına kadar gidip tanıdığımız dostlarla selamlaşarak fotoğraflar çektirdik.

Yürüyüşü başlayacağı, herkesin kortejlerine dahil olması anonsu ile birlikte geriye doğru kendi grubumuza giderken bir çocuk elinde Evrensel gazetesi demeti ile “Bir gazete almaz mısınız?” dedi. Ben yanındaki babasına “Bu erken saatte evde olması gerekirken bu çocuk neden burada?” diye sorunca “Benden önce hazırlanmış. Barış için bir şeyler yapmak onu çok mutlu edecek.” deyince başını okşadım ve geriye doğru uzaklaşırken ani bir ses ve kızıllık Ankara semalarında yankılandı.

Ne olduğunu anlamaya çalışırken ikinci patlamanın ardından ortaya saçılan insan parçalarıyla bir anda çığlıklar, koşuşturmalar başladı. Biz şans eseri birkaç metre ilerdeydik. Ama daha sonra fotoğraflarından isminin Veysel olduğunu öğrendiğim, 9 yaşında hayatı noktalanan çocuk dahil 103 kişinin o meydanda paramparça olması hepimizi şoka soktu. Kimimiz o olay yönüne doğru, kimimiz ters yöne doğru koşarken daha önce orada lup güvenlik önlemi alması gereken polisler ise biber gazı sıkarak cenazelerin olduğu yere gelmeye başladılar.

O gün nasıl geçti farkında değilim. Önce Numune Hastanesi’ne gidip yaralanan arkadaşlara destek oldum. Orada gördüklerim halen bugün de rüyalarıma girer. Yaşananları düşünürken bile hala zorlanıyorum. Hastaneden Tabipler Odası’na gidip İstanbul’dan yakınlarını soran arkadaşlara yakınlarının durumunu bildirip, gittikleri ya da götürüldükleri hastaneleri söyleyerek bir nebze olsun içlerini rahatlatmayı sağlamıştım. O keşmekeşin içinde halen ne olup bittiğini idrak edememiş gibi soğukkanlılıkla hareket etmiş olmama şu anda bile inanamıyorum.

O gece son otobüsle yola çıkıp sabaha karşı İstanbul’a döndükten sonra günün etkileri birer birer ortaya çıktı. Günlerce, aylarca hatta yıllarca kendime gelemedim. Bir buçuk iki yıla yakın bir süre psikiyatrdan destek aldım. Yüksek bir seste tekrardan bir patlama olacak ve çok canlar yanacakmış gibi irkilmeye devam ederim. İnsanlar ölecekmiş gibi gelir bana.

Üzerinden 6 yıl geçti. Bunu içselleştirebildim mi? Hayır, asla! Sanırım ölene kadar üzerimde bir travma olarak kalacak. 10 Ekim 2015 ardında benim gibi ol alanda olan, sevdiklerini kaybedenler kadar, orada olmasa bile bu olaydan etkilenen, yaşananların yarattığı travma ile bir sürü bedeni ve yüreği yaralı insan bıraktı. 6 yıl önce kaybettiğimiz güzel insanların yakınlarının açtığı dava halen sürüyor. Sanırım Suruç davası gibi bu da daha uzun yıllar sürecek, belki de zaman aşımına uğrayıp üstü kapatılacak. Ne zaman kapanır bilinmez ama bu coğrafyada katliamlar ve cezasızlık son bulmayacak gibi.

Adalet için mücadele eden bir avuç insanı her zaman kaderleriyle baş başa bıraktıkça katillerin de cesareti artıyor ne yazık ki. Ne diyelim? Travmasız, ölümsüz, katliamsız, mutlu mesut bir yaşama dileği. Hepimizin tek arzusu barış değil mi? Artık barış gelsin diliyorum.

Bir Cevap Yazın