ANNE SEMELİKLERİ

Hikâyemizin başlangıcı beklenen takvim gününde beklenen kanamanın gelmediği zamanlara kadar uzanır aslında. Önce test çubuğunda, sonra ultrason ekranında durum netleşir. Hamilesiniz. Karnınızda bebek taşıyorsunuz. Anne olacaksınız.
İlk şaşkınlığın ardından ansızın zihninizde yepyeni bir varoluş yüklemesi başlar. O saniye; ten tene, can cana gelmiş ‘bir kadın’ ve ‘bir erkek’ten, yeni kimliğiniz olan ‘anne adayı’ ve ‘baba adayı’na dönüştüğünüzü hücrelerinize kadar hissedersiniz. Baba için bu değişim yalnızca zihinsel, anne için mucizevi bir hormon senfonisiyle zihinsel, fiziksel ve biyolojiktir. Dokuz ay on günlük süre doktor kontrolleri, tarama testleri, folik asit tabletleri, çocuk odası girişimleri, %100 organik olduğu etiket kontrolleri ile saptanan zıbın, tulum, mama önlüğü, emzik benzeri bebek malzemesi alışverişleri, sonu gelmeyen deneyim paylaşımları, nasihat ve tavsiye bombardımanında geçer. Derken, saatin bir saati bacaklarınızın arasından olmadık yerde daha önceden bilmediğiniz bir su akmaya başlar. Bir telaş, bir kıyamet, hastane, ebe, doktor, ağrı, sancı, kan ter ve gözyaşının ardından ilk ağlama… Üç / üç buçuk kilo, iki / iki buçuk karış boyunda bebeğiniz kucağınıza verilir. Beş milyon yıldır her doğan ile yinelenen kadim bir andır bu homo saphiens için. Mucize doğa, doğumla birlikte memelere süt dolduran prolaktin hormonunu yükseltirken; oksitosin hormonu doğan yavruya sevgi ve bakım verme duygusunu oluşturur; bu arada, genişlemiş rahmi küçültme işini de yapar. Daha akıl almaz nice nice ince ayarları vardır bu doğum işinin.
Bu girişten sonra asıl konumuza geçmek istiyorum. Başlığımız “Anne Semelikleri”
TDK Sözlüğünde araştırdım:
Seme: Sıfat, Farsça. Anlamı: Sersem, ahmak, alık.
Anne: 1. Çocuğu olan kadın, ana, valide, kocakarı, mader, nene, aba.
2. Yavrusu olan dişi hayvan.
Bebek kucağınıza verildikten sonra, isminiz her ne olursa olsun değişecek; artık kısaca “anne” olarak söz edilecek sizden. TDK’da yer alan ifadelerden kulağa en hoş geleni ya da bizlerin alışık olduğu sözcük, anne…
Ani başlangıçlı, kronik ve tedavisi olmayan ‘ Anne Semelikleri Sendromu’nu (ASS), vak’a tablolarıyla anlatmaya çalışacağım.
Anne için yavrusu… Her zaman aç… Hep üşüyor… Her rüzgâr yavrunun kulağında iltihap yapma potansiyeli taşımakta… Acaba yeterince büyüyor mu? Zihinsel gelişimi yerinde mi? Müzik kulağı, resim yeteneği var mı? Var elbette; ama daha çok nasıl geliştirilir? Âlemin çocuğu on aylık yürümüşken, kendi yavrusu on bir aylık olduğu halde henüz neden yürümedi? Yavrusu neden en güzel mamayı bile yerken nazlanıyor? Sorular yumağı içinden çıkan mama dolu o kaşık uçak olur, dans eder, şarkı söyler, sonunda o minik pembe ağıza sokulur, bebek yutar, anne yutar. “Oh yuttuk işte!”. Aferin alkışı yapar anne, bebek de aynı annesi gibi ellerini çırpar. Mama masası mutluluğu ( MMM) belirtisidir bu.
Asıl zorlu sürece, anaokulu kaydı ile başlayıp, 4+4 ile süren, toplam on yıllık OKUL VELİSİ (OV) dönemine gelindiğinde anne MMM’yi mumla arayacaktır. Yavrusu artık konuşuyor, daha doğrusu hiç susmuyor, yürüyor hem de düz duvarda yürüyor. Seme Anne için hep güzel bunlar; çok şükür çocuk zeki, hem de spora yetenekli… Zekâsından yerinde duramıyor. Sırtına annesinin on iki ay taksitle aldığı büyük eşarbı bağlamış, kaloriferin üzerinden tek ayağı büfeye basarak:
“Baaakkkk anne spiderman oldum ben!”
“Aa oğlum, yeni eşarbımı almışsın!?”
“O benim pelerinim bi kere…”
“Evet anladım şimdi, sihirli güç pelerini… Spidermanlik çok yakışmış oğluşuma”
Her zaman annenin en yeni ve en çok para ödediği eşyası oyun malzemesi olarak kullanılır. Yazılmamış bir yasa gibidir bu Anne Semeliği Sendromunda (ASS). Kız çocukları tam bir çekmece ve dolap dedektifi olarak övgüyü hak ederler. Ortasından kırılmış ruj, tokası koparılmış ayakkabı, oyuncak bebeğin her yanına sürülmüş gözaltı kremi gibi şoklara karşın ASS yıllar içinde ilerlemesini sürdürür.
Hafta sonları, anne için en ağır günler desek… Kesinlikle öyledir. Sabah yavrusunu erkenden kaldırıp bir kursa (bale, basketbol, yüzme, judo, jimnastik, seramik, gitar, mandolin, kodlama, vs, vs…) götürme; kurs kapısında diğer annelerle girişilecek annelik yarışında varlık gösterme; öğlen, “Anne n’oolur hamburger yiyelim!” Hamburgercide sıra bekleyip kızarmış yağ kokuları arasında hamburger yeme… Gün uzun… Saat iki buçukta Pelinsu’nun doğum günü partisi var. “Anneler Haberleşme Gurubu”ndaki adres, trafiğin en sıkışık olduğu semtin en dik yokuşunun tepesinde.
Kolonyalı mendille yavrusunun ağzını silerken çekinik sesle bir şansını dener Anne:
“Çok uzakmış evleri, boş verelim istersen, sinemaya gidelim, hani o çok sevdiğin filme? Hem sen Pelinsu ile pek yakın arkadaş da değilsin?”
“Lütfen Anne! Lütfennnn!!”
“Tamam tamam… Çok da güzelmiş benim bitanem, öyle ağlamaklı olunca dayanamam tabii. Hadi gidelim, hediye de alırız.”
İkinci bir ‘anneler korosu’ irkilişiyle, kapıdan bırakıp, kapıdan alma sözü… Hiç tanımadığı bir semtin uyuz bir kafesinde, kahve/kitap/telefon…
Akşamına aile yemeği, büyükler, ortalar, küçükler hep bir arada… Değilse, televizyonda çizgi filmler, çocuk filmleri… Geç yatma pazarlıkları,
Anneden yalancı kızgınlık tonunda,
“Gözlerin çizgi oldu yat artık!”
“Hayır uykum yok benim, bir çizgi film daha seyredeyim.”
“Sütünü de içmemişsin bak!”
“Yaaaaa…”
“Yatağa dedim!”
“Yarım saat daha.”
Boynuna sarılan hâlâ gamzeli yumuk eller, yanağa kondurulan o tatlı öpücük ve o tatlı ses “Seni, çok seviyorum Anneciğim…”
***
Semelik Sendromlu anne (ASS), üç buçuk kilo, iki buçuk karışlık çığlığın meme, mama, sebze çorbası, ballı süt, sabahın yedisinde sıkılan meyve suları, gülümseyen yüz şeklinde süslenmiş omletler, köfteler, çift kaşarlı tostlar, sarmalar, börekler ve de kekler yedirilerek fidan gibi, levent gibi tanımlarıyla taçlandırılan ergenlik köprüsünde ‘Seme’ sözcüğünün hakkını vererek, alık alık bakar kalır mevcut duruma.
Bebeği büyümüştür. Boyu ve dili uzamıştır. An gelir her şeyi bilen, büyükleri (büyük, siz oluyorsunuz burada) hiçbir şeyden anlamayan dinozorlar olarak görür ergeniniz, öte yandan küçük bir çocuk gibi korunup kollanmak ister.
İkiniz de köprünün üstünde sallanırsınız ve yine en çok birbirinize sarılarak ayakta kalırsınız.
Ergen, dünyanın sonu geldiğini bildirir bir sesle:
“O çocuk başka kıza bakıyor anne!”
“Yok kızım.”
Dünyanın sonunun geldiği akşam, bu kez heyecanla:
“Anne bu gece o rock konseri kaçmaz, gidiyorummm, solisti çok yakışıklı!”
“Hayır kızım! Gece gece…”
“Anne lütfen, aşka saygın varsa izin ver.”
“Bak şimdi neler söylüyor…”
“Ya o zaman sen de gel, hadi anne, uyuzluk yapma, hadi!!!”
“Yine ağzımdan girdin burnumdan çıktın… Kot filan giyeyim bari ben de…”
Ertesi sabah:
“İlk ders beden eğitimi, bir ders geç gideceğim.
“İyi olur, biraz uykunu alırsın.”
“Anne ya, ben motosiklet istiyorum, Batu’ya almışlar ne güzel.”
“Oğlum çok tehlikeli Allah korusun.”
“Kask takarım, sana da takarız iki tur atarız validehanım”
Seme anne gülümseyişin eşliğinde:
“İlahi evladım…”
Eksik ödevleri tamamlama, unutulmuş kitap, dosya, eşofman, flüt, boya, resim defteri gibi ıvır zıvırı kırk takla atıp zamanında ergene yetiştirme… Okul rehberlik öğretmeni karşısında boynu bükük hesap verme…
Anne Semelikleri Sendromu (ASS), test çubuğunda beliren çift kırmızı çizgi ile en özgüvenli, en prensipli, en kül yutmaz, en keyfine düşkün, en gamsız, en benmerkezci kadının bile yaşamını değiştiren bir antitedir. Dakikalar, saatler, günler, aylar, yıllar… Aslında hadi gerçeği saklamayalım, bir ömür boyu sürer.
Kitapların yazdığı bütün doğruları, tanımlı yöntemleri bilmesine rağmen, ASS tanılı yavrulamış dişi insan, sersem, ahmak, alık yani kısacası ‘seme’ olmayı severek, bilerek, isteyerek tercih etmiştir. Yavrusu erişkin olduğunda o semelik hallerine birlikte gülebilmeleri paha biçilmez güzellikte bir ışıltı yansıtır gözlere.
Değerli okurlarımız sizin de ‘Anne Semelikleri Sendromu’ ile ilgili tanık olduğunuz durumları, deneyimlerinizi, saptamalarınızı bizimle paylaşın lütfen. Maksat, bilime katkımız olsun.