12 EYLÜL’ÜN ARDILLARI

Bazı yazılara başlık atmak zordur. Bitip gittiğini düşünmüyorsanız veya emareleri görünmüyorsa yahut… Asırlık acıların, genelimiz üzerinde bıraktığı etkilerinin silindiğini, 41 yıl öncenin tarih çöplüğüne gömüldüğünü ummak istersiniz; ardılları, ön açtıkları yıllarca hayatınızı ve ülkeyi şekillendiriyor ise, mümkün olamıyor…

2015 yılı olsa idi mesela; ben bu yazıyı yazamazdım, yazıyor olsam da kuru ve yavan bir şeye dönüşür, 1. veya 2. el deneyimler, okuduklarım üzerinden, aktarımlar üzerinden gidiyor olmanın da belki getirisi; ruhsuz bir metin okuyor olabilirdiniz…

Yaşça büyük insanların biyografilerini okurken, hani anlatılan bazı şeyleri kafada oturmak, kurgu mu diye düşünüp, gerçekliğini sorguladığımız anlar hepimizin başına gelmiştir. Misal, sıkça duyduğumuz tüp kuyruklarını, artık kafamızda bir yere oturtabiliyoruz; yakın geçmişte sebze meyve kuyruklarını yaşayınca…

KIYAS OLAMASA DA…

Girişte değinmeye çalıştığım gibi; öznesi olmasam da artık 12 Eylül Darbesini tahayyül etmek, daha da kolaylaşıyor, yakın geçmişte adına ne dersek diyelim 15 Temmuz’u yaşama bahtsızlığına uğrayınca…

Sokaklara tanklar, askerler inmiş! O Temmuz akşamı ve devamı günlerde de Boğaziçi Köprüsü’ne tanklar indi. Tüm bağlantı yollarında ve uzunca süre ülkenin önde gelen meydanlarında, caddelerinde, havalimanlarında ağır teçhizatlı asker ve polisler gördük, çoğu kalıcı da oldu…

1980 Eylül’ünde; 650 kişi gözaltına alındı. 2016 Temmuz ve devamındaki günlerde, kaç kişinin gözaltına alındığının net sayısı yok. Muhalif parti yöneticilerinden gazetecilere, ev kadınlarından öğrencilere, hamilesinden hayatını idame edemez durumdaki yaşlılarına kadar peyderpey cezaevini tanımayan kalmadı, furya devam da etmekte…

927 basın ve yayına yasak kondu! Çok sayıdaki basın yayın kuruluşundan tutun da kadın derneklerine, çocuklar üzerine çalışan derneklere kapanmayan yer kalmadı… Hayvan sevgilerinden olsa gerek; “Kanarya Severler Derneği”, paçayı kurtardı neyse…

39 ton gazete, dergi, kitap yakıldı! Hiç hesapta olmayan “darbeye”,  sokakta yakalanmıştık, söylemlerini de anlamlandıramayarak. Mamişkom, manevi annemle yolda yürürken, tek powerbankte iki telefon takılı; mesaj ve yazışma temizliyorduk, göremediğimiz yolda düşme bahasına…

Neyi suç sayacakları bilinmez, en gündelik konuşmalarımızı bile silmiştik… Havadan nem kaparlar, neme lazım? O telaşede bile; insan dostlarını, tanıdıklarını düşünüyor, birilerine zarar gelir kaygısı güdüyor…

Saat 24’ü vurmadan sığındığımız dost evi, evin gereğinden fazla konukları…3 gün iç içe ve aynı çamaşırlarla yaşama zulmü… O gün bu gündür, çantamda yedek çamaşır ve kıyafet taşımayı öğrendim… Gören de evden kaçtım sanır. Yok kuzum, bu ülkede olmaz denilen, ne var ise yaşıyoruz… Zembille fil inmediği kaldı, ha gayret!

Belki görünürde, darağacında Erdal Eren’i görmedik ama; düzenleyici diye, 16-17 yaşlarında askeri okul öğrencileriyle dolu mahpus damları… Tut ki düzenleyicilerdi, bunların üstleri nerede? Darağacından, darbeci ve terörist damgası yiyen çocuklara…

1 milyon 683 kişi fişlendi! Fişlenmek o günlerden beri, hayatın olağan akışına döndü. Tek ak kaşık kendileri! 15 Temmuz sonrası; “Allah’ın lütfu” dediler, KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile sayıları 200 bini bulan kişiyi sorgusuz, hukuksuz işlerinden attılar. Yetmedi; pasaportlarına, kazanılmış haklarına varana kadar el koyup ne öldürdüler ne de güldürdüler… Kimilerinin sonu, Yunan’a giderken sularda son buldu…

Herkes tutsaklığı yaşarken, ne 12 Eylül’ün ne de kalkışma dedikleri 15 Temmuz’un ele başları, idarecileri her şeyden muaflar… Öyle de adil bir dünya!

Kıyas değildi elbet, geçmişi anlatırken, burnumuzun ucunu, dünü de pas geçmek olmazdı… Kaldı ki, deneyimler, gün gibi taze hafıza ortadayken de, dünleri anlatmak da mümkün değil…

SÜRÜYOR EYLÜLLER…

Takvim yaprakları, parti adları, iktidardakilerin isimleri değişmekte; değişmeyen şey karanlık beyinler, sağ muhafazakâr zihniyetler…

40 yılda, arpa boyu alınamayan demokrasi kulvarı. Günden güne karanlığa gömülen ülke… Kamusalında özeline kadın+’lara zehrolan hayatlar, artan baskı, şiddet…

Ne yaşanır ise yaşansın, her devrin görünmezi, sabandan sonra geleni kadınların 12 Eylül deneyimlerini anlatan, “12 Eylül’ün Kadın Yüzleri” belgesel filmi de 1 hafta boyunca ücretsiz gösterimde, izlemek isterseniz.

Kadınca yaşamlar, kadınca yaşamak çok görüldü bizlere… Konu kadın olunca; tüm partilerin, örgütlerin, sağcı, solcu abilerin refleksi örtüşüyor…

Hiçbir şeyde uyuşamayan adamlar; “hiçleştirmek”, “yok saymak” olunca, “kadının adını silmek” olunca, aynı paydada buluşuyorlar…

Erkek gibi yapan kadınlar, erkeklere en çok benzeyen kadınlar; en iyi kadın sayılıyordu” diyor, belgesel filmde, darbe günlerini ve deneyimlerini anlatan kadınlardan birisi… Bahsi geçen abiler ise, sol tandanslı…

Eylüller tüm eziciliğiyle geçiyor üzerimizden; herkesi biraz daha sindirerek, en küçük çeperlerimize işleyerek, baş eğdiremediklerinin sonları kireç kuyuları, mezar taşı uman analar babalar ile…

Eylüller devam ediyor! Yüzde %91’le değiştirdikleri anayasaların ardı, sonuç hoşa gitmez ise, seçim üzeri seçim sosuyla… Sandık başında oturan sivil olsa ne yazar, o günde bu günlerde de kapısında bekleyeni asker ise?

Varsayın ki, ben bu yazıyı, geçmişe gömülmüş darbe pratikleri, köhnemiş zihniyetler üzerine yazdım… Kabustu, uyandık varsayın… Kötü düşleri, kim hayra yora? Halkın yoramadığı aşikâr…

One comment

Bir Cevap Yazın